Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Eylül 2016 Çarşamba

DEPRESYONU İYİLEŞTİREN İLAÇLAR KAYGIYI ARTTIRIYOR MU?

DEPRESYONU İYİLEŞTİREN İLAÇLAR KAYGIYI ARTTIRIYOR MU?

Depresyonu iyileştiren serotonin hormonunu (mutluluk hormonu) artıran Prozac gibi ilaçların, beyinde endişeyi artırıcı yan etkileri olduğu iddia edildi. The Journal Nature dergisinde yayımlanan yeni araştırmaya göre; bu hormon olumlu etkilerinin yanı sıra, kişiyi daha kaygılı hale getirebiliyor.
Serotoninin beyindeki düzeyini artırmak amaçlı oluşturulmuş ve anksiyete için reçeteli bir tedavi yöntemi olan Prozac gibi ilaçların daha önce bilinmeyen bazı yan etkilerinin bulunduğunu iddia eden bilim insanları, ilaçları kullanan kişilerin bazı durumlarda ilacı kullanmadan önceki duruma göre daha endişeli hatta intihara eğilimli hale geldiklerini bildirdi.
İndependent gazetesinde bulunan haberde; Amerikalı araştırmacıların, fareler üzerinde serotonin hormonunu üreten nöronları aktive etmek suretiyle gerçekleştirdikleri deneyde bu nöronların fareleri tedirgin ettiğini bulguladı.

NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU

NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Haber detaylarını bu alana giriniz.
 "Kendine âşık olanlara aldırmayıp, aşklarını karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte âşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında kara sevda ile içine kapanarak günden güne eriyerek ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür. Olimpos dağında yaşayan tanrılar bu duruma çok kızar ve Narkissos'u cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir.Yerinden kalkamaz. Artık kendine âşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar sevmiştir kendi görüntüsünü. O şekilde orada ne su içebilir ne de yemek yiyebilir. Aynı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür." 
    Narsisizmin adını aldığı hikayedir, bu. Narsisizm kabaca büyüklenme, beğenilme gereksinimi ve empati kuramama ile seyreden bir örüntü olarak tariflenebilir. Başlangıcı ergenlik dönemine kadar uzanan bu örüntü kalıcı ve uzun sürelidir. Bu kişilik bozukluğunda birbirinden ayrılan üç alt tür bulunur: Büyüklenmeci Narsisizm, Gizli Narsisizm, Aşağılayıcı Narsisizm.
    "45 yaşında bir iş adamı olan Bay A, çalıştığı şirketin iflas etmesiyle işsiz kalmıştı. İş bulma konusunda yaşadığı anksiyete ve depresyon ile terapiye başvurmuştu. Dışardan bakıldığında uzun boylu, atletik yapılı, oldukça bakımlı ve gümüş gibi parlayan bir auraya sahip yakışıklı bir erkekti. Terapistiyle güçlü bir şekilde tokalaşması ve seansa geldiğinde odadaki eşyaları izinsizce kullanması en belirgin özelliklerindi. Çocukluğu ile ilgili konuşulduğunda bir biblo gibi büyütüldüğünden ve her istediğinin yapıldığından bahsetmişti..."
    Hikayede söz konusu olan Bay A, Büyüklenmeci Narsisizmin bazı özelliklerini görebileceğimiz bir kişidir. Böyle bir kişinin terapi almak için gelmesi her zaman mümkün olmaz. Sınırsız güzellik, başarı, güç,zeka ya da sevgi için uğraşan ve kendini oldukça fazla beğenen bir birey için ancak ve ancak işini, eşini veya gücünü kaybetmesi sonucu yaşadığı kırılmışlığı onarmak terapiye getirecek bir sebep olabilir. Narsisizmin bu türünde kişi, özel olduğunu düşünür ve ancak özel ve üstün kişilerce anlaşılabileceğine inanır. Hak ettiği duygusu içerisinde olduğu için başka birinin mekanında rahatlıkla kendine ait bir mekandaymış gibi davranabilir, başkalarını kendi çıkarları için kullanabilir ve sömürebilir. Duygusal bir empati yapamaz, yalnızca insanları kullanabilmek için kognitif empati denen karşısındakini manipüle edebilme amaçlı bir empati yapar. Ayrıca Büyüklenmeci Narsisizmde sıklıkla tarihteki büyük insanlar (Mustafa Kemal Atatürk, Gandhi, Churchill vb.) gibi ülkeyi kurtarma hayalleri olduğu da görülür. Burada şunu belirtmemiz gerekir ki, her sosyo ekonomik seviyede görülebilecek bir kişilik bozukluğudur: iş adamı, memur, kapıcı vb. işini yapmadığında insanların yaşayacağı acziyeti düşünerek özel ve önemli hissediyor olabilir.
    "50 yaşında, evli ve 3 çocuk annesi olan Bayan B terapiye ilk başvurduğunda kırılgan, kaygılı ve yıpranmış görünüyordu. Eşi, çocukları ve arkadaşlarının onun çalışkanlığını ve vericiliğini anlamadığını düşünüyor ve sık sık öfke nöbetleri geçiriyordu. Açıkça beklediği takdirin gelmemesi karşısında yetersizlik hisleriyle kavruluyor ve sürekli kendini eleştiriyordu. Fakat bu durumun düzeltilebileceğine inanıyordu. Çocukluğuyla ilgili konuşulduğunda, yanlış yaptığı her şeyde anne babasının onu eleştirdiğinden ve bu durumda çok kırılmış hissettiğinden bahsetmişti..."
    Hikayede bahsedilen Bayan B, Gizli Narsisizmin belirli özelliklerini görebileceğimiz niteliktedir. Gizli Narsisizmde kişi, kendisinin diğer insanlar tarafından nasıl göründüğü ile fazlaca ilgilenir. Bunu güçlü, özel ve istikrarlı hissetme bağlamında yapar. Bayan B'nin başarılarının görülmemesi ve onaylanmaması karşısında duyduğu utanç, öfke ve aşağılanmışlık hissi, eleştiri ve başarısızlığa oldukça hassas olduğunu gösteriyor. Derin yetersizlik hisleriyle kendini eleştirse de, aslında bu durumu düzeltmenin bir yolu olduğunu ancak kendisinin bunu yapamadığını düşünmesi ise büyüklenmeci yanını gösteriyor. Büyüklenmeci Narsisizmdeki kendini özel algılaması ve hak ettiği duygusu, Gizli Narsisizmde de söz konusudur. Ancak Büyüklenmeci Narsisizmden farkı, duygusal yatırımını görkemli benliğine değil herşeye kadir diğerlerine (eş, çocuklar, arkadaşlar vb.) yapmasıdır.
    "32 yaşında bir memur olan Bay C, eşinin isteğiyle terapiye gelmeyi kabul etmişti. İlk sözü 'Odayı çok kötü dizayn etmişsiniz. Perdeleriniz iğrenç renkte.' olmuştu. Ayrıca oturduğu koltuğun terlettiğini söyleyip sık sık memnuniyetsiz bakışlar atmıştı terapistine. Bakışları genelde de memnuniyetsiz, üstün, özel, biricik ve aşağılayıcıydı. Çocukluğuyla ilgili konuşulduğunda, anne babasının ona sık sık şiddet uyguladığından bahsetmişti..."
    Hikayedeki Bay C, bize Aşağılayıcı Narsisizm hakkında fikir veriyor. Aşağılayıcı Narsisizmde kişi, içinde tolere edemediği değersizlik hislerini diğer insanlara atıyor, yansıtıyor ve insanlara saldırıyor. Bu anlamda bakıldığında, dürtü kontrolünde ciddi güçlükler olduğu da söylenebilir. Sonuçta dünya kötü, basit ve değersizleşmiş olurken kendi üstünlüğü ise korunmuş oluyor. Kendini ancak bu şekilde özel ve üstün hissedebiliyor. Bakıldığında Aşağılayıcı Narsisizm, Büyüklenmeci Narsisizm ve Gizli Narsisizme göre daha seyrek karşılaşılan bir kişilik bozukluğudur. Bunlar işlevselliği düşük narsisistlerdir. Terapileri de oldukça zordur. Çünkü paranoyaları terapistle iş birliği yapmalarını zorlaştırır.

19 Eylül 2016 Pazartesi

Kanser Aşısını Bulundu

Kanser Aşısını Bulundu

Kübalı bilim adamları ve tıp doktorları, 25 yıldır üzerinde çalışmaları neticesinde, kansere karşı bir aşı bulmayı başardılar. Cimavax adlı verilen aşı, kanserli tümörün ürettiği ve kanda serbest dolaşan "epidermal büyüme faktörü" adı verilen proteini hedef alıyor ve kanserli tümörün büyümesini engelliyor. Kübada aşı halka ücretsiz verilmeye başlandı. İlk olarak 2008’deki klinik denemelerin ikinci fazında olan ve aşı olan kanser hastalarının diğerlerine oranla 4 ila 6 ay uzun yaşadığı tespit edildi. Küba Sağlık Bakanlığı tarafından; Cimavax isimli aşıyı halka ücretsiz vermeye başladı. Klinik çalışmalarda Küba’daki aşı uygulanan bin kişiden sonra Avrupa’da da bin kişi bu aşı uygulama testine tabi tutuldu. Kübalı bilim adamları, en büyük mucizesini sağlık alanında yaptı. Puronun çok miktarda içilen bu ülkede akciğer kanserinin çok yaygın olması nedeniyle azimli tıpçılar, 25 yıl boyunca kansere karşı bir aşı üzerine çalıştı. Aşının, ömrü bir yıla kadar uzatabildiği, 60 yaş altındaki hastalarda ise iyi sonuç verdiği ortaya konuldu. Bu aşı doğrudan tümöre saldırmıyor. Tümörün ürettiği ve kanda dolaşan “epidermal büyüme faktörü” adlı proteini hedef alıyor. Bu protein hücrelere büyümesini ve bölünmesini söylüyor, kanseri yayıyor. Aşı işte bu proteinin kanser hücrelerine yapışmasını engelliyor. Cimavax önleyici bir aşı değil. Var olan tümörlerin büyümesini ve staz atmasını engelliyor. Geç aşama kanseri, kronik ama beraber yaşanabilen bir hastalığa dönüştürüyor. Obama’nın Küba açılımından sonra ABD’deki Roswell Park Kanser Enstitüsü aşıya ilgi gösterdi ve klinik deneyleri başlatmaya karar verdi. Şu anda Gıda ve İlaç Dairesi FDA’dan izin alma sürecindeler. Bu aşının klinik testlerden geçmesi, ABD’de kullanıma girmesi 5-10 yıllık bir süreç. Küba’nın üretim kapasitesi sınırlı. Kübalı bilim adamları aşının testlerini akciğer dışındaki diğer kanserlere uygulama şansları da olmadığını belirttiler. ABD ve diğer ülkelerin katılımı çok önemli. Uzmanlar, testler olumlu sonuç verirse, bir gün Cimavax’ın insanların çocukken yaptıracağı önleyici bir aşı haline gelebileceğini belirtiyor. Küba sağlık alanındaki esas devrimi, insanlığın en büyük düşmanı olan kansere karşı yapmış olacak.
ÇAĞIMIZIN VEBASI: DEPRESYON

ÇAĞIMIZIN VEBASI: DEPRESYON

En yaygın ruhsal hastalıklardan biri...Her üzüntülü anımızda dilimizde olan: "depresyon". Bu yüzden ne olduğunu açıklamaya geçmeden önce ne olmadığına bakmak daha anlamlı. Öncelikle günlük yaşamın getirdiği her sıkıntı, üzüntü ve olumsuz duygulanıma depresyon ismini vermek doğru değil. Depresyonu belirlerken 3D (Duygu, Düşünce, Davranış) ve fiziksel belirtiler oldukça önemli. 
Duygu Boyutu
              Üzüntü, hüzün, bunalım, huzursuzluk, mutsuzluk, öfke, stres, rutin etkinliklere karşı azalmış ilgi, çökkün duygudurum, boşluk, suçluluk, yalnızlık ve değersizlik hisleri.
Düşünce Boyutu
     Odaklanamama, kararsızlık, detayları hatırlamakta zorlanma, olumsuz düşüncelerin önüne geçememe, hayatın yaşamaya değer olmadığı düşünceleri, ölüm düşüncesi, intihar planları ve girişimleri.
Davranış Boyutu
     Enerji azlığı, halsizlik, bitkinlik, hareketlerde yavaşlama, aşırı ya da az uyku, iştah azlığı ya da aşırı iştahlı olmak, aşırı alkol tüketimi, madde kullanımı.
Fiziksel Boyutu
      Mide-barsak sorunları, sırt ağrıları, kas ve eklem ağrıları, baş ve boyun ağrıları, göğüs ağrıları ve cinsel problemler.

    Depresyonda olan bazı kişilerde mutsuzluğa ayrıca ağlamalar eşlik edebilirken, bazı kişiler ise ağlayamamaktan şikayet edebilirler. Elbette depresyon tanısı için bir kişide yukarıda bahsedilen belirtilerin hepsinin bir arada görülmesi gerekmez. Görülen belirtilerin ise hemen hemen her gün olacak şekilde iki hafta süredir devam ediyor olması ve kişinin yaşam kalitesini azaltacak şekilde günlük işlevselliğini bozuyor olması gerekir. Buna örnek verecek olursak; kişiler arası ilişkilerde bozulmalara, ekonomik ve mesleki kayıplara, sosyal olarak geri çekilmeye sebep olabilir.

Depresyonun Ortaya Çıkmasına Zemin Hazırlayan Durumlar ve Risk Faktörleri Nelerdir?
      Günlük yaşamda herkesin karşılaşması muhtemel olan birtakım durumlar depresyona zemin hazırlayabilir: evlilik problemleri, işsizlik, ayrılık, maddi sıkıntılar, yalnızlık, sosyal destek yetersizliği, erken çocukluk travmaları, alkol-madde bağımlılığı, sağlık problemleri ve bir yakının vefatı gibi. Ancak aynı durumu yaşayan herkesin aynı tepkiyi vereceğini söyleyemeyiz. Ayrıca burada bir parantez açmak gerekir ki, yas durumu ile depresyonu birbirine karıştırmamak gerekir. Yas, sevilen bir kişinin kaybının ardından yaşanan ruhsal duruma verilen isimdir ve yaşanması gereken doğal bir süreçtir. Yasta boşluk duyguları ve yitim başatken, depresyonda çökkün duygudurum ve hayattan zevk alamama baskın duygudur.

      Depresyon için bazı hastalıkların riski artırdığını da söylemek mümkün: kalp-damar hastalıkları, beyin hastalıkları, böbrek yetmezliği, tiroid bezi rahatsızlıkları gibi. Ayrıca bazı kişilik özellikleri de yatkınlığı artırmakta. Sıkıntılarını sürekli surette içine atan, mükemmeliyetçi ya da aşırı duygusal insanlarda depresyon riski artmakta. Diğer risk faktörlerine baktığımızda; düşük sosyoekonomik seviyede, işsiz, boşanmış ve hiç evlenmemiş kişilerde ve kadınlarda erkeklerden iki kat fazla risk söz konusu. Kadınlarda riskin fazla olmasında; menstrüal döngü, hamilelik, doğum sonrası dönem ve menopoza bağlı hormonal değişiklikler etkili olabilmekte. Sosyal statü, rol dağılımı, sorumlulukların fazlalığı, erkeklerin psikolojik yardım almaya kadınlar kadar açık olmaması (çünkü erkeklerde depresyon daha çok sinirlilik, öfke patlamaları, evden uzaklaşma şeklinde görülüyor.) bu riski artıran diğer faktörlerdendir. Yaş açısından baktığımızda ise depresyon, her yaş grubunda görülebilir. Ancak en sık 25-44 yaş aralığında görülmekte. Yaşlılarda (65+) ve ergenlerde tehlikeli boyutlara ulaşarak ümitsizlik duygularıyla, depresyonun son noktası olan ölüm düşünceleri ve intihara kadar giden bir sürece sebep olabilir. Çocuklarda ise depresyonun görünümü, diğer belirtilere ek olarak; okul sorunları, hastalık uydurma, okul reddi, ebeveynlerini kaybetme korkusu, aşırı sinirli olma, arkadaşlarından uzaklaşma, sessiz ve yalnız kalmak isteyerek odasına kapanma, ders çalışmak istememe şeklinde olabilir.

Depresyonun Türleri Nelerdir?
       Yeğin (Majör) Depresyon: Ölüm, boşanma, ayrılık, iş arkadaşlarıyla-partnerle çatışma, istismar ve bazı kişilerde emeklilik  gibi hayat olayları sonrasında yaşanan kayıp üzüntüsü bu tür bir depresyonun ortaya çıkmasına sebep olabilir.
       Süregiden Depresyon (Distimi): En az iki yıl süreyle, çoğu gün günün büyük bölümünde, kişinin söylediği ya da başkalarınca gözlendiği üzere çökkün duygudurum söz konusudur.
     Mevsimsel Depresyon: Yılın belli dönemlerinde (sonbahar ve kış mevsiminde başlar, ilkbahar ve yaz mevsiminde biter.) yaşanan hüzün ve karamsarlık içeren duygudurum değişimidir. 
      Doğum Sonrası Depresyon: Annede doğum sonrası ilk dört hafta içinde başlayan, kolay ağlama ve mizaçta dalgalanma ile seyreden kısa süren veya 1-2 yıla da uzayabilen, gebelik hüznünden daha ağır geçen bir duygudurum değişimidir.
      Aybaşı öncesi (Premenstrüel) Depresyon: Aybaşı döngülerinin büyük bir çoğunluğunda aybaşlarının başlamasından önceki son hafta belirgin duygusal değişkenlik (üzüntülü, ağlamaklı hissetme), kolay kızma ve öfkelenme, umutsuzluk, bunaltı, gerginlik şeklinde kendini gösteren ve birkaç gün içinde iyileşmeye başlayan belirtiler söz konusudur.

      Görülebileceği üzere herkes hayatının belli dönemlerinde depresyonu yaşayabilir. Önemli olan bunun tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu unutmadan destek almaktan çekinmemek.

Sağlıklı Yaşam İçin...
*Düzenli egzersiz ve spor,
*Doğal yiyecekler,
*Abur cuburdan kaçınmak,
*Destekleyici insan ilişkileri geliştirmek,
*Stres ve öfke yönetimini öğrenmek,
*Gevşeme tekniklerini öğrenmek,
*Olumsuz düşüncelere uzak, olumlu düşüncelere yakın bir tavır sergilemek gerekir.

6 Eylül 2016 Salı

B12 VİTAMİN EKSİKLİĞİ BELİRTİLERİ

B12 VİTAMİN EKSİKLİĞİ BELİRTİLERİ

 
B12 vitamini yaşamsal öneme sahip olan vitaminlerin başında gelmektedir, bu vitaminin eksikliğinin pek çok hastalıkta görülen bariz şikayetlere ise; "Depresyon, anksiyete, sinirlilik, halüsinasyon görme, uyku bozuklukları, unutkanlık, hafıza kaybı gibi şikayetleriniz varsa biran önce B12 düzeyinizi ölçtürün. B12 vitamini eksiliğinin kanıtlanması çok kolaydır. Tüm sağlık kurumlarında yapılabilen bu kan testinde B12'nin 200 pg/ml'den daha az olması tedavi gerektirir. Bağırsak sisteminde emilim bozukluğu olmayan ve hafif eksiklik durumlarında ağız yoluyla tablet ve şurup kullanılabilir. Günde 1 tablet ya da 1 ölçek şurup şeklinde vermek yeterlidir. Emilim bozukluğu olasılığı yüksek olan ve ileri derecede eksiklik olanlara enjeksiyon yoluyla doğrudan kas dokusu içine de verilebilir. Doz ve kullanma süresi hastanın klinik durumuna göre düzenlenmeli ve belirli periyotlarda B12 vitamin düzeyi kontrolü yapılarak durum izlenmelidir. B12 vitamini sağlığımızın regülatörüdür. Özensiz ve bilinçsiz diyet yapanlarda, tamamen vejeteryanlarda, hayvansal gıdaları az tüketenlerde, çeşitli mide ve bağırsak hastalığı, kanser kronik diyabet hastalıkları olanlarda, alkol kullanım bağımlılarında, yoğun stres altında olanlarda, 50 yaşın üstündekilerde B12 eksikliği görülmektedir.  B12'nin, vücudumuzda hem yapıcı hem de fonksiyon düzenleyici olarak rol oynayan B12 vitamini"vücut bilizmasında B12 vitamini olmayan bir kişinin yaşama olasılığı yoktur" cümlesiyle ifade edebiliriz. B12 vitamininin vücutta sentez edilemediğini, mutlaka dışarıdan alınmaktadır.  Besinlerle alınan B12 vitamini mideye gelir. Mideden salgılanan bazı enzimler, besinler içindeki B12'yi açığa çıkarır ve ince barsaklardan emilecek hale getirir. Emildikten sonra kana geçer ve kan ile tüm bedene yayılır, kullanılacağı yerlerde tutulur, fazlası da karaciğerde depo edilir. B12 vitamini eksikliğinde; Anemiye bağlı halsizlik, çabuk yorulma, dilin şişmesi, konuşma, tat alma bozuklukları, depresyon, anksiyete, sinirlilik, halüsinasyon görme, uyku bozuklukları, unutkanlık, hafıza kaybı, zeka düzeyinde azalmalar, görme bozuklukları, saçlarda, deri ve tırnaklarda çabuk yıpranma, gibi belirtiler görülmektedir