22 Eylül 2016 Perşembe

DANIŞANLARDAN ÖNCE KENDİ TERAPİMİZ!

Bir ruh sağlığı uzmanı olarak psikolojik destek alacak kişilere yani danışanlara maksimum faydayı sağlayabilmek, mesleki bir görev ve toplumsal bir sorumluluktur. Psikologlar olarak mesleğimiz tabanında bakıldığında, günümüz modern dünyasında psikoloğa gitme konusuna olan yaklaşımın da yumuşamasıyla birlikte insanların psikolojik destek alma oranı artmış ve giderek de artmaktadır. Dolayısıyla biz uzmanlara pek çok görev düşmektedir. Yaşadığımız şehir bazında baktığımızda, nüfusu ve kültürel çeşitliliği dolayısıyla İstanbul terapi merkezidir adeta. Baktığımızda, psikoterapi alan/alabilecek olan pek çok kişi bulunur psikoloji merkezi İstanbul’da. Burada geniş bir kitleye sağlık hizmeti veren profesyoneller olarak, aldığımız eğitimin yanı sıra kendimizi bütün handikaplarımız ve avantajlarımızla tanıyor olmamız oldukça önemlidir. Bu amaçla biz psikologlar danışanlarımıza berrak bir terapi yapabilmek için bir meslektaşımız yardımıyla, psikolog ücretini ödeyerek, danışan koltuğuna oturma sancısını çekerek, farkındalık ve değişme sürecini bizzat deneyimleyerek kendi terapimizi tamamlamış olmalıyız. Mesleği icra ederken, karşımızda oturan danışanın neler hissettiğini tam olarak anlayabilmek için buna ihtiyacımız var. Daha da ötesi, bizler de birer insan olduğumuza göre kişiliğimizin var olan çıkmazlarını bilmek, danışanın terapide girdiği çıkmazlara girmemek için bu şart. Aksi takdirde terapide danışan kendi problemiyle boğuşurken biz kendi problemimizde boğuluruz. Sonuçta da danışana faydalı olamayız.
   Peki, kendi terapimizi yaptırmak neden bu kadar önemli? Her insanın ve tabi ki her terapistin kendine has bir hayat algısı, hayata bakış öncelikleri ve kendine özgü bir referans sistemi vardır. Dolayısıyla terapistin danışana bakışı, danışanın hayat hikâyesine yaklaşımı kendi hayatı ve kişilik örgütlenmesinden gelmektedir/etkilenmektedir. Eğer terapist olaylara at gözlüğü ile bakıyorsa terapistin, perspektifine yeni seçenekler eklemesi gerekir. Bu sayede vizyonu gelişir ve insanları anlama kapasitesi genişler. Basit bir örnek verecek olursak erkek ve kızların arkadaşlığını doğru bulmayan bir terapist, böyle arkadaşlıkları olan bir danışana ön yargı ile bakacak, bu da terapiyi olumsuz etkileyecektir. Ayrıca terapistin halletmediği bir problemi varsa bu problemlerinin de mutlaka terapi ortamında çalışılmış ve çözülmüş olması gerekir. Örneğin terapist çocukken uğradığı tacizin sıkıntılarını hala yaşıyorsa, tacize uğramış bir insanın sıkıntılarına çare olmaya çalıştığında danışanın döngüsüne girebilir, empati yerine sempati kurabilir ve bu da danışana fayda sağlamadığı gibi zarar verir.  
   Sonuçta danışanlara hakkıyla psikoterapi yapabilmek için terapistler olarak bizlerin kendi terapi süreçlerimizi tamamlamış olmamız elzemdir ve mesleki olarak her zaman bir adım önde olmamızı sağlayacaktır. Danışanlarının derdine çare bulmakta başarılı bir psikolog olma yolu biraz da buradan geçmekte.

PAYLAŞ

Yazar:

0 yorum: